Beyin; kafatasının içinde beyin zarı ile örtülü, iki yarımküre biçiminde, sinir kütlesinden oluşan duyu ve bilinç merkezlerinin bulunduğu organdır. “Beyin nedir” sorusunun sözlükteki karşılığı bu cümledir. Ama biliyoruz ki; beyni birkaç kelimeyle açıklamak imkansızdır. Yıllardır incelenen ve günümüzde de birçok çalışma ve incelemeye konu olan beyin, halen gizemini korumaktadır. Jöle kıvamında, aynı harita gibi birçok girinti ve çıkıntılı yapısı olan yaklaşık 1,5 kilogram ağırlığındaki bu organ, nasıl oluyor da hem vücudumuzu yönetip , hem de kişiliğimizi oluşturuyor?
İnsanları, hayvanlardan ayıran esas organdır beyin. Hayvanlarda beyin, doğmadan önce gelişiminin çoğunu tamamlar. Aynen bir tayın doğumdan hemen sonra ayağa kalkıp yürümeye çalışması gibi, hayvanlar beyinleri zaten programlanmış ve hazır halde doğarlar. İnsanlar da ise bu gelişim yıllarca sürmektedir. Biz insanların, doğduğumuzda sahip olduğumuz bir takım reflekslerimiz (arama refleksi, emme refleksi, yakalama refleksi) bile hayata tek başına tutunabilmemiz için yeterli değildir.
Sinir hücresi olarak bildiğimiz nöronlar, sinaps denilen bağlantı noktalarıyla birbirine bağlanmaktadırlar. Yeni doğan ve erişkinlerdeki nöron sayıları hemen hemen aynıdır. Beynin gelişimi nöron sayısıyla ilgili değil, nöronlar arasındaki bağlantılarla ilgilidir.
Beyin yenidoğanda nöronlar arası bağlantı yok denecek kadar azdır. Fiziksel ve duygusal uyarımlar sonrasında iki yaşındaki bir bebekte sinapsların sayısı yüz trilyonu geçmiştir. Bu yetişkin beynindeki sinaps sayısının iki katıdır. Zamanla beyindeki bu fazla sinapslardan kullanmadıklarımız budanarak kaybolur. Kalanlar ise iyice güçlenmeye devam eder. Buna bir örnek verelim; çok yakın bir arkadaşınızın veya akrabanızın bebeğini düşünün. Bebek, birkaç sık görüşme sonrasında sizi her gördüğünde; gülücükler saçmaya, kucağınıza gelmeye, hatta sizinle oynamaya başlayacaktır. Bu görüşmelere bir süreliğine ara verdiğinizde ve aylar sonrasında bebekle bir araya geldiğinizde ise sizi tanımaz, ağlar ve sizden kaçar. Yani sizinle ilgili sinapslar budanmıştır.
Peki bu gelişim sadece iki yılla sınırlı mı? Tabi ki hayır. Beyin gelişimi yirmibeş yaşına kadar devam eder. Bu yaştan sonra ise çevresel faktörler yani yaşadıklarımız, gördüklerimiz, okuduklarımız kısacası deneyimlerimiz, beyni değiştirmeye devam eder. Ancak bu değişimler kalıcıdır.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Beynimiz aynı ağırlıkta, aynı şekilde, aynı dokuya ve hücrelere sahip olabilir. Ama genetik faktörler, sahip olduğumuz kültür, ailemiz, arkadaşlarımız, eğitimlerimiz, gördüklerimiz, okuduklarımız, tattıklarımız ve hissettiklerimiz kısacası; yaşadıklarımız her beyni mikroskopik olarak farklılaştırır. İşte bizi biz yapan da budur…
Umarım bu makalede yazmış olduğum “Beyin nedir?” adlı konumu beğenmişsinizdir. Ayrıca dilerseniz “Beyin Sağlığını Korumanın 8 Yolu” adlı makaleyi de okuyabilirsiniz.
6000+ Abone Arasına Katılın!
Bültenimize Abone Olun, Birbirinden Güzel Yazıları Kaçırmayın!
Abone Olduğunuz için Teşekkür Ederiz.
Bir hata meydana geldi.
İnsanoglu ne kadar araştırma yaparsa yapsın ulaşamayacağı tek gerçek bilgi BEYİN olarak kalacak bence. Çünkü tüm fonksiyonları tek tek hesaplayan bu mekanizmayı çözmek imkansız.
Düşünsenenize 1,5 kilogramlık et parçası denilen şey, dünyanın yönetiminde tek söz sahibi. Yapay zeka diyorlar, bence insan zekası ile uğraşacak hiçbir kuvvet yok.
Benim bir sorum olacaktı iki bebeği aynı şartlarda ve koşullarda büyütürsek Yani iki beynin yollarının kesişme oranı nedir veya biri daha zeki biri daha mı aptal olur yoksa beynimizin kendine kattı özellikler var mıdır ?
BEYİN KAFAMIZIN İÇİNDE BULUNAN BİR ŞEY BUKADAR ÇOOOOK KOLAYDIIIII